loading

Kategori: Genel

  • Home
  • Kategori: Genel

İyileşmek İstiyor Muyuz, Yoksa Sadece Acımız Dinsin Mi?

Fatma Ünal Özkan Anlatıyor (26.12.2025)

(Tarsus Yeni Haber Sitesinde yayınlanan makale)
Kaynak : tarsusyenihaber.com


Bazı insanlarla tesadüfen tanışırsınız.

Ancak bazı karşılaşmalar vardır ki, daha ilk anda sıradan
olmadığını hissettirir. Zamanın, mekânın ve niyetin kesiştiğibu anlar, insan hayatında kalıcı izler bırakır.

Fatma Ünal Özkan'la yollarımız yıllar önce kesişti. Tesadüflere hiç inanmadık. Belki de bu yüzden, hayatın görünmeyen bağlarına her zaman kulak verdik.
Onun hikâyesi Kayseri'de başlıyor. İnsan psikolojisine duyulan erken bir merakla… Gözlemleyen, dinleyen, sorgulayan bir çocukluk. Ardından eğitim, radyo stüdyoları, sahne ışıkları, hastane koridorları ve aktar rafları… Bir hayatın içine kaç meslek, kaç kimlik ve kaç arayış sığar?


Radyo programcılığı, tiyatro eğitimi ve sağlık sektörü… Hepsi aynı anda. Durmadan, yorulmadan, vazgeçmeden. Çünkü onun temel motivasyonu hep aynı: İnsana dokunmak.

Ailesinde yaşanan sağlık sorunları, yönünü tamamlayıcı ve bütüncül tibba çeviriyor. Ardından bir kapı aralanıyor: Şifayen.Yalnızca bitkilerin değil; niyetin, inancın ve enerjinin de dolaştığı bir
alan. Yıllar boyunca binlerce insan, bu kapıdan umutla, arayışla ve anlaşılma ihtiyacıyla girip çıkıyor. Fitoterapi, aromaterapi, Reiki, EFT, Access Bars, meditasyon… Fatma Ünal Özkan'a göre şifa, tek bir yöntemle sınırlanamaz. Çünkü iyileşme, onun bakış açısında çok katmanlı bir yolculuk. 2016 yılında rota yeniden çiziliyor: Yurtdışı. Yeni bir dil, farklı bir kültür ve yaşlılarla geçen sessiz ama öğretici bir dönem… Ardından online buluşmalar, meditasyon çemberleri ve enerji çalışmaları geliyor.
Bugün Fatma Ünal Özkan, Şifayen markasıyla dijital bir alanda yeniden karşımızda. Mekân değişmiş olabilir; ancak niyet aynı:
Dokunmak. Hatırlatmak. İyileşmenin mümkün olduğunu fısıldamak.

İnsan psikolojisine meraklı bir çocuklukla başladığını biliyoruz. O yıllarda seni insanlara bu kadar dikkatle bakmaya iten neydi?
Ailemin sağlık sorunları nedeniyle sık sık hastane ortamına, yardımcı olmak için gittiğimde ya da onların sorunlarını dinlerken farkında olmadan empati yapmış olmalıyım. Çocukken dinlemeyi severdim.
Eğitim hayatında farklı alanlarda okudun, farklı yönlere savruldun. Bugünden baktığında, o "dağınık” gibi görünen yıllar sana ne kazandırdı?
Bana, geniş açıdan bakabilmeyi, sıradanlaşmamayı ve kendimi sürekli güncellemeyi; aynı zamanda farklı alanlardaki yeteneklerimi keşfetmeyi öğretti.
Radyo programcılığı yaptın, tiyatro eğitimi aldın, sahnede ve mikrofon başındaydın. Sesle ve sahneyle kurduğun bağ, seni nasıl dönüştürdü? Kendimi iyi ifade edebildiğimi fark ettim. Hayatın gerçekliğinden çok uzaklaşmadan, farklı bir alanda iyi hissetmeyi ve iyi hissettirmeyi kazandırdı sanırım.Bir yandan da sağlık sektöründe çalıştın. Hastane koridorlarında olmak, insanlara dair bakışını nasıl etkiledi?
Çocukluğum ilaç kokusuyla geçti. Baba mesleği ilaç olduğu için ilaç ve kozmetik rafları arasında gezmek, o kokuyu almak bana ilham verdi. Hastanede olmayı da sevdim; insanlara yardımcı olmak kendimi daha güçlü hissettiriyordu.Bazen yatan hasta koridorlarında dolaşır, hastalara iyi dileklerde bulunurdum. Çünkü orada, medikal desteğin yanında en çok da buna, yani morale ihtiyaç vardı.
Ailende yaşanan sağlık sorunlarıyla yönün tamamlayıcı alanlara kayıyor. O dönemde seni asıl harekete geçiren duygu neydi?

Çaresizlik, belki de bir çözüm olmalıydı. Hastanede gördüğüm insanlar, en çok da anlaşılmayı bekliyordu. Aileme ve çevremdekilere ne yapabilirim düşüncesi hâkimdi; bu da beni harekete geçirmiş olmalı.
Şifayen'i açtığında, aslında bir dükkân mı kuruyordun yoksa başka bir ihtiyaca mi cevap veriyordun? O kapıdan giren insanlarla nasıl bir bağ oluştu?
Açıkça belirteyim ki orada sadece bir dükkân kurulmadı.

13 yıl boyunca orası, birçok insan için terapi, şifa, dostluk ve bir sığınma limanı oldu. Pek çok kişi tereddütle girip bambaşka bir ruh hâliyle oradan çıktı.
Hatta orası zamanla bir buluşma noktası hâline geldi.
Biz, onların Şifayen'i olduk.
Kimi zaman arkadaş, kimi zaman şifacı, aktar, baharatçı, abla ya da dert ortağı… İnsanlarla böyle bağlar kuruldu.
Fitoterapi, aromaterapi, Reiki, EFT, Access Bars… Bu kadar farklı alana yönelmen bir arayış mıydı, yoksa yol seni oraya mı götürdü?
İlk başta arayıştı işimi daha iyi nasıl yaparım, profesyonel olma ihtiyacı insanların sağlığını koruma adına derken yol daha bir derinleşti ve aslında farkında olmadan çocukkenki hayalime götürdü.

2016'da bu kez yön değişiyor ve yurtdışına yerleşiyorsun. Bu karar daha çok kaçmak mıydı, yoksa durmak ve yeniden düşünmek mi?
Kaçmak gibi gelebilir ama sanırım yenilenme ve dönüşmem gerekiyordu. Planlı bir şekilde gelişmedi diyebilirim.

Yurtdışında yaşlı bakım ve sosyal destek kursuna gittin, iki ayrı huzurevinde staj yaptın. Yaşlılarla çalışmak sana hayatla ilgili neyi başka türlü gösterdi? Yine mesleğimle bağlantılı olması tesadüf olamazdı. Korona dönemine denk geldiği için denklik ve bürokrasi açısından zorlu bir süreçti. Ancak içimdeki şifacı, hizmet etme sevdalısı yanı durdurmadı ve yaşlı bireylere destek olma İsteği ağır bastı.
Bu durum şaşırtıcı değildi; çünkü çocukluğumun büyük bir kısmı onlarla geçmişti. Bilge ve olgun dünyaları bana çok şey kattığı için sanırım bu, bir vefa zamanıydı. O dünya bambaşkadır; huzurevinin kapısından içeri girdiğinizde sanki başka bir boyuttasınızdır. Aslında onlara yardımcı olurken, insanın kendi içinde de çiçekler açar.
Orada seni en çok etkileyen an neydi? Seni hâlâ düşündüren bir sahne kaldı mı?

Olmaz mı… Mesela ilk gittiğimde, her akşam aynı masada yemek yiyen bir grup vardı. İçlerinde bir bey vardı; hem yaşı hem de hastalığı nedeniyle huysuz görünen tavırları oldukça belirgindi. Grup mutlu oldukça kızar, mutlaka ortamı bozacak bir şey yapardı. Ancak aidiyet duygusu güçlüydü; onlarsız dayapamazdı.
Önceleri bana da benzer şekilde davrandı. Zamanla onunla kurduğum içten bağ sayesinde gülmeye başladı ve katı tavırları yumuşadı. Bunun gibi pek çok
örnek var.

Boynundan aşağısı felçli bir hanımefendimiz vardı; inanılmaz bir hâlde, o durumda bile güler ve bize iyi bir örnek olurdu. Her gün beni beklerdi; birlikte radyo programı dinlerdik.
Mandala boyuyorsun. Bu senin için bir terapi mi, bir meditasyon mu, yoksa kelimesiz bir ifade biçimi mi?
Mandala ile ilk kez Türkiye'de tanıştım; ancak o dönem yapamayacağımı düşünüyordum. Sabır gerektirdiğini, çabuk sıkılacağımı düşündüğüm için hiç denemedim. Almanya'da ise nasıl oldu bilmiyorum, bir anda mandala boyamaya başladım.
Sanırım enerjimi dengeleyen bir sistem. Örgü örmek gibi; mandala boyarken alma ve verme dengesini düzenlediğimi hissediyorum. Belki de uçlarımı törpülememe yardımcı oluyor. Ayrıca sevdiğim insanlara, dokunduğum bir hediye vermemi sağlıyor.
Reiki Master'sın ve artık kurs verebiliyorsun. Bu noktaya gelmek senin için ne ifade ediyor?
Bu noktaya gelmemde çok emek ve yıllar var. Reiki Master olabilmenin, yalnızca bir kursa katılıp sertifika almaktan çok daha derin ve sabır gerektiren bir süreç olduğunu öğrendim. O sertifikayı almak için enerjisel anlamda yoğun bir şekilde çalıştım; bunun sonucunda çözülmeler, yenilenmeler ve yeniliğe adaptasyon gibi pek çok aşamadan geçtim.
Kısacası, Reiki Masterlik sürecine onur ve saygı duydum. Bu yüzden yaptığım
işe olan inancım tam.

Reiki'yi öğretmeye başlamak, uygulamaktan farklı bir sorumluluk mu getirdi? İkisi de benim için sorumluluktur; ancak Reiki öğretme süreci daha uzun bir yol olduğu için daha fazla emek, dikkat ve etik gerektirir. Bu benim için iyi oldu; çünkü işi ciddiye aldıkça hem saygınız hem de saygınlığınız artar.
Online Reiki kursları vermek konusunda ne düşünüyorsun? Ekran üzerinden aktarılan bir çalışmada bağ kurmak mümkün mü?
Reiki kursunu online olarak vermiyorum. Uygulamalar yapıyoruz. Bilgi süreci kurs kapsamında verilebilir; ancak inisiyasyon sürecinin online ortamda sağlıklı ilerlediğine inanmıyorum. Yan yana olunması gerekiyor ki elden aktarılan inisiyasyon aktif olsun.
Online Reiki kursu verenler var; ben de yıllar önce bir kez katılmıştım ve Reiki deneyimini hissetmiştim. Ancak içime tam olarak sinmediği için o eğitimi
hiçbir yerde kullanmadım.

Anlattıkların, şifayı bir yöntemden çok bir duruş olarak gördüğünü düşündürüyor. Bu noktada durup şunu sormak istiyorum.
Benim için önce duruştur; zaten felsefesi de budur. İyi bir Reikici ve şifaci, etik
değerlere sahip, adaletli ve aracıdır.

Şunu merak ediyorum Fatma, insan gerçekten iyileşmek ister mi, yoksa sadece
acısının dinmesini mi?
Genellikle kişi, acısının dönmesini, ondan kurtulmayı ya da onu değiştirmeyi ister.
Şifa ise bazen en son noktada talep edilir; kişi bunu bilinçli olarak bilmese bile…
Herkes "şifa için geldim" der, ancak içten içe bunu gerçekten isteyenlerin sayısı çok azdır.
Sana gelen insanlarda en sık gördüğün ortak duygu neydi?
Hızlı bir şekilde kurtulma ve kaybettiğini sandığını geri alabilme duygusu
hâkimdi.

Bazı insanların iyileşmekten bilinçsizce kaçtığını düşünüyor musun? Eğer Öyleyse, neden?
Evet, düşünüyorum. İnsan farkında olmadan, onu hasta eden duygularla ve konularla var olmaya alışır. Bırakmak istediğini sansa da uygulamaya gelindiğinde itiraz eder, savunmaya geçer, bazen de vazgeçer. Yeni bir durumla
ne yapacağını bilemez.

Kimi zaman da kişiliğinin ve hayatının yalnızca o hastalık ve onunla gelen duygudan ibaret olduğunu hisseder. Bu yüzden kendini çıplak hisseder ve hastalığına tutunarak korumaya geçer; ona neden olan olayı ve acıyı
bilmeden.

Şifa kavramı bugün çok daha görünür, çok daha popüler. Bu durum seni umutlandırıyor mu, yoksa endişelendiriyor mu?
Umut verici oluyor. Yıllarca bunun için çok uğraştım. Kimse bilmezken anlattık,
ithamlarda bulunuldu; alaycı tavırlar sergilendi, hatta tehdit gibi algılayanlar bile oldu. Şifacılık yüzyıllar önce de böyle değil miydi?
Şimdi ise o kadar popüler oldu ki maalesef ciddi anlamda psikolojik sorunları olan bazı kişiler, henüz kendileri şifalanmamışken “öğretici” olduklarını söylüyor. Ya da sadece maddi kazanç için isimleri değiştirip değiştirip aynı uygulamaları yapıyorlar.
Daha da tehlikelisi, kendilerini bir güruh gibi konumlandırıp yanlarındaki insanları bağımlı hâle getirmelerine vesile olmaları. Bunlar, mesleğimiz açısından bize göre doğru olmayan yaklaşımlar.
Yıllarca başkalarına destek olurken, senin en çok zorlandığın an neydi?
Alma ve verme dengesinde, almayı hiç bilmediğimi fark ettim; bununla ilgili çalışmalarda zorlandım. Ayrıca sevdiklerimin dünyadan ayrılması konusu da
çoğu zaman zorlayıcıydı.

Bugünden geriye baktığında, "iyi ki" dediğin ama çok az kişinin bildiği bir kararın var mı?
Evet, var. Sigarayı bırakmak, hamdolsun. Ayrıca tüm zorluklarına rağmen Ünal- Şifayen'i kurmak ve büyüklerime vefalı olmaya çalışmak.
Ve son olarak… Bu röportajı okuyan ve "Ben de iyileşmek istiyorum" diyen
birine, tek bir yerden başlamak gerekse, orası neresi olurdu? Cesaretin ve azmin kapısını çalmalarını öneririm. Ayrıca "tamam" deyip sorumluluk almayı denemelerini… Sürekli başkalarını suçlamanın, freni tutmayan bir araba gibi olduğunu; hayatın direksiyonuna geçmek için acele etmeleri gerektiğini düşünmelerini isterim.
Bu röportaj, iyileşmeyi büyük iddialardan ve parlak vaatlerden uzak bir yerden
ele alıyor. Fatma Ünal Özkan'ın anlattıkları, şifayı bir sonuçtan çok kişinin kendisiyle kurduğu ilişki olarak tarif ediyor. Kolay yollar sunmuyor; aksine durmayı, bakmayı ve kaçmamayı öneriyor.
Onun yaklaşımını ayıran şey, yöntemlerden çok duruşu. İyileşmenin hızla değil, fark ederek mümkün olabileceğini hatırlatıyor. Bu yüzden anlattıkları tanıdık geliyor; çünkü herkesin içinde, görmezden gelinen bir yer var.

Sohbet bittiğinde geriye kalan cümle net:
Şifa, biri sana ne yapman gerektiğini söylediğinde değil, sen kendine dürüst
olmaya karar verdiğinde başlıyor.

Müzeyyen Beyza MERCAN

X